Hazım Kriteri
Dr. Can Baydarol

2000’li yılların başında Türkiye AB üyeliÄŸi için bastırdığında, AB tarafının geliÅŸtirdiÄŸi bahane hazım kriteriydi. “Siz çok büyüksünüz, sizin çok fazla iç sorununuz var, sizin komÅŸularınız çok sorunlu ülkeler, vs. dolayısı ile sizi hazmetmemiz çok zor, biraz daha bekleyin, sizi hazmedebilmemiz için bize vakit tanıyın.”

Bu doÄŸrultuda Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakerelerinin baÅŸladığı 3 Ekim 2005 tarihinde yayınlanan müzakere çerçeve belgesi de hazım kriteri ile ilgili duyulan ÅŸüpheleri dile getirmekten kaçınmayacaktı. “….müzakerelerin ucu açık olacak, Türkiye müzakerelerin sonunda tam üye olamasa da, mutlak surette Türkiye’nin AB limanına çıpa atması saÄŸlanacak.” Ayrıca ileride bahane olarak kullanabilmek gayesi ile bir menfi tespit cümlesine de meÅŸhur Kopenhag kriterleri ile ilgili olarak yer veriliyordu: “Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine baÅŸlanması için, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine yeterince uyum saÄŸladığı anlaşılmıştır.” Yeterince kelimesi, tam olarak uyum saÄŸlanmadığının tespiti olmaktan öteye geçmiyordu.

Ardından onların bizi almak niyetinde olmadığı, bizim de girecekmiÅŸ gibi davranmaktan öteye adım atmadığımız anlaşıldığı oranda, Kopenhag kriterlerinin yerini Ankara kriterleri aldı, karşı tarafın da hazımsızlık çekmesine gerek kalmadı.

Üniversitelerde ders verirken ünlü filozof Hegel’in “her dönemin ruhu vardır” sözüne referansla “paradigma (algı anlamında) deÄŸiÅŸir, her ÅŸey deÄŸiÅŸir” ifadesini çokça kullanırdım. Bizim AB ile tam üyelik müzakerelerine baÅŸlayıp da Avrupa Komisyonu koridorlarında aday ülke statüsünden çıkartılıp, iyi komÅŸuluk iliÅŸkileri statüsüne indirgendiÄŸimizi üzülerek müÅŸahede ettim. O günün paradigması, iyi komÅŸuluk iliÅŸkisinin ötesinde, kötü komÅŸuluÄŸu iÅŸaret eder nitelikteydi.

Peki ya bugün?

Trump 2.0 dönemi baÅŸladı ve bütün AB sistemi alt üst oldu. Yeni bir paradigma ile karşı karşıya geldiÄŸimiz kesin. Bu durumu baÅŸta TÜSÄ°AD BaÅŸkanları, ardından bir televizyon programında görüÅŸlerini izlediÄŸim DEÄ°K/Türkiye Avrupa Ä°ÅŸ Konseyleri Koordinatör baÅŸkanı Mehmet Ali YalçındaÄŸ’ın ifadelerinde vurgulandığına tanıklık ettim.

TÜSÄ°AD BaÅŸkanları Türkiye’nin bekasının (mealen) Ankara kriterlerini bırakıp, Kopenhag kriterlerine dönmekten geçtiÄŸini vurguladılar. Haklarında yaÅŸananlar ve suçlamalar malum. YalçındaÄŸ ise iÅŸin iç siyasetine girmeden, Türkiye’nin AB için artan önemini 3 ana baÅŸlıkta ön plana çıkarttı.

Askeri stratejik önem, enerji stratejik önem ve nihayet lojistik önem.

Trump’ın iÅŸi NATO’nun dağılmasına kadar götürebilecek yaklaşımları, AB’nin kendi silahlarına ve ordusuna sahip olması gerektiÄŸi görüÅŸünü yeniden canlandırıyor. 2000’li yılların başında çokça tartıştığımız Avrupa Savunma ve Güvenlik KimliÄŸi (ASGK), Amerikalıların silahlarını ve Türk ordusunu, ne Amerikalılara ne de Türklere yetki tanımaksızın kullanma hevesiydi. DoÄŸal olarak ne ABD ne de Türkiye bu kadar saf olmadıkları için proje amacına ulaÅŸamadı. Sonuçta göstermelik düzeyde 60 bin kiÅŸilik, ne iÅŸe yaradığı pek de anlaşılmayan bir Avrupa ordusunun kurulması ile yetinildi. Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte 2. Dünya Savaşından bu yana ilk kez savaÅŸ tehdidini sınırlarında yaÅŸayan AB ülkeleri, savunma ve güvenlik meselelerine bu kez daha gerçekçi yaklaÅŸacaklar mı? Kendi savunma sanayilerine son yıllarda yoÄŸun yatırımlar yaptıkları, ancak ABD silahlarını ikame edecek düzeye gelebilmeleri için daha en az 10 yıla ihtiyaç duydukları anlatılanlar arasında. Haydi silahlar o mertebeye çıktı varsayalım, savaÅŸacak kara ordusu nerede? Åžu an için NATO’nun ikinci büyük ordusu Türkiye’ye fazlası ile ihtiyaç duyulmuyor mu?

Gelelim enerji güvenliÄŸi meselesine. SavaÅŸ süresince Rusya’ya uygulanan enerji ambargoları en fazla AB’nin lokomotif gücü Almanya’yı vurdu. Hani Trump’ın Ukrayna nadir madenlerine konmak için söylediÄŸi “size çok para verdik, çok zarar ettik, ÅŸimdi bunu tazmin etmeniz gerekir!” sözlerine inanmayın. ABD bu süreçte likit (LPG) haline dönüÅŸtürülmüÅŸ kaya gazını fahiÅŸ fiyatla AB ülkelerine sattı ve Ukrayna’ya yaptığı yardımın çok daha fazlasını büyük ihtimalle kar hanesine yazdı. Gelinen noktada eÄŸer savaÅŸ biter ve eÄŸer gidecek kanallar bulunursa, baÅŸta Almanya olmak üzere diÄŸer AB ülkeleri de çok daha ucuz Rus doÄŸal gazına ulaÅŸma imkanı ile rahat bir nefes alabilirler. Ancak Ukrayna’nın kendi topraklarından transit olarak geçen doÄŸal gaz anlaÅŸmasını yenilemeyecek olduÄŸunu beyan etmesi, bütün gözlerin Türkiye’ye çevrilmesine neden oldu. Sadece Rus doÄŸal gazı deÄŸil, Hazar’ın gerisinden baÅŸlayarak, Azeri doÄŸal gazı. Akdeniz havzasındaki doÄŸal gaz kaynakları ile birleÅŸerek AB ülkelerine ulaÅŸmasında Türkiye kilit ülke statüsüne yükseliyor.

Gelelim lojistik meselesine. Pandemi süreci Avrupa ekonomilerini tedarik zincirinin sürekliliÄŸi anlamında fazlasıyla zora soktu. Bütün AB ülkelerinden Çin’e, Çin’den AB ülkelerine uzanan güzergahtaki ülkeler mesafeler, geçiÅŸ engelleri, yeterince TIR ÅŸoförü bulamamak gibi sorunlarla uÄŸraşırlarken Rusya ile Ukrayna arasında savaşın patlaması ile birlikte Kuzey koridorunu kaybettiler. Hindistan üstünden Ä°srail baÄŸlantılı Güney koridoru projesi de Ä°srail Hamas savaşı ile imkansız hale geldi. Åžu anda tek kullanılabilir güzergah Türkiye’nin merkezinde yer aldığı orta koridor. DiÄŸer ifadesi ile AB’nin tedarik zincirinin güvencesi Türkiye.

Bu verilerin ışığında AB’nin Türkiye aÅŸkının giderek alevlendiÄŸi bir döneme girdiÄŸimiz ÅŸaşırtıcı mı? DiÄŸer ifadesi ile dönemin ruhu deÄŸiÅŸmedi mi?

Hani Ankara kriterlerinin yerine tekrar Kopenhag kriterlerine dönebilsek, “AB’yi nasıl hazmedebiliriz?” sorusunun keyfini yaÅŸayabiliriz.

Ä°nsan umut ettiÄŸi sürece yaşıyormuÅŸ.

 

 



Sayfa Adresi: http://www.kamyonum.com.tr/yazar/Hazim-Kriteri/402