![]() |
Ülkelerin kaderlerinde ciddi dönüm noktaları vardır. ÖrneÄŸin geçtiÄŸimiz gün 110uncu zafer yılını kutladığımız “Çanakkale deniz zaferi gerçekleÅŸmeseydi bugün nasıl bir dünyada yaÅŸardık?” sorusunu kendinize hiç sordunuz mu? Çok fazla kafa yormayanlar için, “e ne olmuÅŸ yani, o gün Çanakkale’yi geçmeyenler, birkaç yıl sonra Çanakkale’yi elleri kollarını sallayarak geçtiler ve Ä°stanbul’u iÅŸgal ettiler!” basitliyi ile bu soru pas geçilebilir. Oysa Çanakkale savaÅŸla beraber geçilebilse, iÅŸgal orduları Ä°stanbul’da kalmakla yetinmeyecek, esas hedef olarak Çarlık Rusya’sının yardımına koÅŸulabilecek, 1917 Ekim BolÅŸevik devrimi gerçekleÅŸmeyecekti. KurtuluÅŸ Savaşı’nın fitilleri asla ateÅŸlenemeyecek, yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ismi, Çanakkale’de beyhude gayret gösteren zabit Mustafa Kemal olarak anılacak, belki de hiç hatırlanmayacaktı. KurtuluÅŸ Savaşı’nı emperyalizme karşı savaÅŸ olarak deÄŸerlendirecek BolÅŸeviklerden Türk hareketine destek gelmeyecek ve savaÅŸ maddi koÅŸulları olmadığından baÅŸarıya ulaÅŸmayacaktı. Çanakkale destanını ve sonuçlarını tarihçilerin incelemelerine bırakıp günümüze gelelim. Dünya’nın gerçek anlamıyla çivisinin çıktığı günleri yaşıyoruz. ABD’de ikinci defa baÅŸkanlık koltuÄŸuna oturan Trump yaptığı eylemlerle kendi ülkesini ve dünyayı mutlak bir belirsizlik algısına sürüklüyor. Yeniden büyük Amerika sloganıyla baÅŸlattığı ticaret savaÅŸları, öncelikle kendi ülkesine zarar veriyor. Trump’ın bu alandaki hayallerinin gerçekleÅŸebilmesi için dünyanın geri kalanının ABD’nin üstünlüÄŸünü kabullenerek sesini çıkartmaması, yani misillemeye gitmemesi gerekiyor. Peki bu olası mı? DoÄŸal olarak hayır. Misilleme ABD’nin üretimini vurduÄŸu ölçüde, Trump’ın yanında poz veren ABD’nin en zenginleri geçtiÄŸimiz hafta büyük servet kayıpları ile karşı karşıya geldiler. Bu arada hemen küçük bir hatırlatma yapalım, televizyonlarda yorum yapan bazı ekonomist arkadaÅŸlar, her nedense “bu bizi etkilemez, Trump gümrük vergilerinin hedefinde olan ülkeler arasında Türkiye’yi saymadı!” iyimserliÄŸindeler. Bu arkadaÅŸlara AB ile gümrük birliÄŸi iliÅŸkisinde olduÄŸumuzu, dolayısı ile bu iyimserlikten ziyade kötümser tablolara hazır olmalarını öneririm. Trump’ın diÄŸer dış politika ataklarına baktığımızda, ÅŸimdilik Grönland, Kanada ve Panama’yı ayırarak ülkemizin Kuzey’inde ve Güney’inde devam etmekte olan savaÅŸlarla ilgili hareket tarzı pek çoÄŸumuz açısından kabul edilebilir deÄŸil. GeçtiÄŸimiz hafta sonu Ä°srail’in ABD destekli olduÄŸu anlaşılan ve kendi bahanelerinin arkasına sığınarak yeniden Filistinlilere karşı insanlık suçu iÅŸlemesi, Husilere karşı ABD bombardımanı, Güneyimizdeki savaşın kolay kolay bitmeyeceÄŸini bize gösteriyor. Gelelim Kuzeyimizde olup bitenlere. Trump’ın SoÄŸuk SavaÅŸ yıllarından bu yana doÄŸal müttefiki olarak görülen diÄŸer NATO ülkelerini ve bu ülkelerin en önemlilerinin yer aldığı AB’yi ve savaşın tarafı olan Ukrayna’yı dışlayarak ve sadece Putin Rusya’sını muhatap alarak savaşı çözme giriÅŸimleri, daha doÄŸru ifadesiyle Ukrayna’nın nadir madenlerine birlikte çökme planları nasıl bir algıya yol açıyor? AB Zirvesi bu görünüm altında iki konu baÅŸlığı ile toplanıyor. Trump’ın bu giriÅŸimlerine baÄŸlı olarak, Fransa devlet baÅŸkanı Macron’un birkaç yıl önce ileri sürdüÄŸü ÅŸekliyle beyin ölümü gerçekleÅŸen NATO’nun yerine geçmesi gereken yeni Avrupa güvenliÄŸi meselesi birinci konu. Ä°kincisi ise Ukrayna’ya sürdürülecek destek, diÄŸer ifadesi ile Trump’ın giriÅŸimlerinin aksine, Zelensky’nin arkasında durmaya devam etmek. AnlayabildiÄŸimiz savaÅŸ ABD’ye raÄŸmen bitmez! Türkiye’nin de CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan tarafından temsil edilmesi beklenen bu zirve öncesinde iki mesaj ön plana çıkıyor. AB, ABD’nin silahları seviyesinde kendi güvenliÄŸini saÄŸlamak için önümüzdeki 4 yılda 800 milyar Euro savaÅŸ sanayiine yatırım yapmak zorunda. Bu durum zaten ekonomisi zor durumda olan AB ülkelerini nasıl etkiler? Önemli bir bilinmezlik. Bilinen tek ÅŸey, AB ülkelerinin refah toplumu modelinden güvenlik toplumu modeline geçeceÄŸi, bunun da önümüzdeki yıllarda aşırı sağı güçlendirmeye devam edeceÄŸi. Ä°kinci mesaj ise doÄŸrudan bizi ilgilendiriyor. Türkiyesiz bir Avrupa güvenlik modeli inÅŸa edilemez. Hani yıllar önce Soros’un bütün fütursuzluÄŸu ile ifade ettiÄŸine mi geliyoruz? Türkiye’nin AB’ye tak katkısı ordusu mu? Bence hayır. Evet Türk ordusunun bundan sonra Türkiye/AB iliÅŸkilerinde oynayacağı rol yadsınamaz. Ancak Türkiye’nin artan stratejik önemi ordu ile sınırlandırılamaz. Bundan önceki yazılarımızda da sıkça deÄŸindiÄŸimiz enerji geçiÅŸ yollarındaki varlığımız, diÄŸer ifadesi ile AB ülkelerinin enerji tedarik güvenliÄŸi çerçevesindeki rolümüz, en az ordumuzun rolü kadar önemli. Bu iki olguya, doÄŸu ile batıyı birbirine baÄŸlayan ve ekonominin pandeminden bu yana en temel konularının başında gelen tedarik zincirinin kesintiye uÄŸramaması için Türkiye’nin rolünü de ekleyebiliriz. Kuzey’deki ve Güney’deki savaÅŸ süre gittiÄŸince bütün yollar Türkiye’nin de içinde bulunduÄŸu orta kuÅŸaktan geçiyor. Bütün olup biteni alt alta sıraladığımızda, dönemin ruhunun Türkiye’yi merkeze oturttuÄŸunu ifade etmek mümkün. Peki mutlak bir iyimserlikle, biraz da Ä°smet PaÅŸa’nın söyleminin yeni versiyonuyla, “yeni bir AB kurulur, Türkiye’de yerini bulur!” diyebilir miyiz? Ne yazık ki içeride yaÅŸadıklarımız bu kadar iyimser olmanın önündeki en büyük engel. Demokrasiye olan güven, hukukun üstünlüÄŸü konusundaki ciddi güven erozyonu, insan hakları ve azınlığın korunmasındaki müesses nizamın kurulamayacağı konusundaki endiÅŸeler, iyimserlikten ziyade kötümserliÄŸe yol açıyor. Reel politikanın getirileri ile deÄŸerler manzumesinin örtüÅŸtürülememesi ne yazık ki yapılan yanlış hesapların bir sonucu. Bir an düÅŸünün deÄŸerler manzumesine uyum saÄŸlamaya niyetli bir görünüm çizebilsek, diÄŸer ifadesi ile Ankara kriterlerinden vaz geçtik, tekrar Kopenhag siyasi kriterlerine dönüyoruz diyebilsek. Ä°ktidarın en fazla mustarip olduÄŸu ekonomimiz daha iyiye mi ya da kötüye mi gider? Yanlış hesaplardan dönmeye hem dünyanın hem de bizim çok ihtiyacı var…