Temiz enerjiye ulaşmak, çevreyi korumak ve enerji verimliliği alanında yapılan çalışmalar ve yürürlüğe giren ulusal ve uluslararası anlaşmalar hız kazanırken, konuyla ilgili en önemli uluslararası kuralları ortaya koyan anlaşma “Paris Anlaşması”dır. 2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması, 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 21. Taraflar Konferansında kabul edilerek 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girmiştir. Paris Anlaşması ile hedeflenen özellikle 2020 sonrası iklim değişikliği tehlikesine karşı küresel dayanıklılığın güçlendirilmesidir. Ayrıca, Paris Anlaşması’nın kabul edildiği BMİDÇS 21.Taraflar Konferansı, 2020 sonrası için küresel ölçekte tüm ülkelerin ilk kez sera gazı emisyonunun azaltılması taahhüdünde bulunduğu ilk konferans olma özelliğini taşımaktadır. Paris Anlaşmasına göre fosil yakıtların (petrol ve kömür türevi) kademeli olarak azaltılması için eylem planları oluşturulmuş ve tüm dünyada alternatif enerji kaynaklarının kullanımının artırılması ve sera gazı emisyonunun azaltılması ile ilgili çerçeve kurallar ve kuralların yürürlüğe gireceği takvim belirlenmiştir. Karbon emisyonunun azaltılması ile ilgili gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin alternatif enerji kaynaklarını kullanması, kullanabilmek için kapasite artırımının hedeflenmesi ile ilgili çerçeve ve hedefler belirlenmiştir. Avrupa Birliği’nde (AB) Avrupa Parlamentosu’nun 15 Aralık 2010 tarihli Enerji Verimliliği Eylem Planı ve revizyonu kararında belirlenen hedeflere yönelik çalışmalarla ilgili açığın kapatılmasına ilişkin eylem planının gözden geçirilmesi ve 2050’ye kadar düşük karbonlu ve alternatif yakıtların kullanılması için yol haritası belirlenmiştir. AB’nin 2020 stratejik hedefinde ise enerji verimliliği bulunmaktadır. Paris Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte, AB’de 2017 yılı itibariyle yapılan açıklamalar ve çalışmalar kara taşımaları bakımından kamyonlar ve diğer ağır taşıma vasıtalarının yarattığı kirliliğin önlenmesi ve azaltılması yönünde yapılması gereken çalışmalar ve alınması gereken önlemler bakımından önemlidir. AB daha az havayı kirleten araçlardan yararlanmayı hedeflemektir. Bu hedefi gerçekleştirmek üzere karayolu güvenliğinin geleceği için taşıt ve altyapı güvenliği önlemleri almak, ağır vasıtalar için ilk CO2 standartları belirlemek üzere çalışmalar devam ediyor. Temiz enerji kullanımı için alternatif enerji kaynaklarının kullanılması için yürütülen çalışmalar da hız kazanmış durumda. Hedeflenen projeler arasında 2020-2030 arasındaki süreç için karayolu güvenlik politikasının çerçevesinin belirlenmesi, kamyonların CO2 standartları, aerodinamikleri ve lastik etiketlemeleri konusunda uluslararası mevzuat anlamında gerekliliklerin yerine getirilmesi için çalışmalar ve yasal girişimler bulunmaktadır. Tüm bu eylem planı AB’nin kara taşımacılığından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltma ve Paris Anlaşması’nın taahhütlerinin yerine getirme hedefine yöneliktir. Hedeflerle ilgili olarak, Avrupa Birliği üye ülkeleri 18 Şubat 2019 tarihinde ağır taşıtların CO2 emisyonları için katı standartlar belirleyen bir düzenleme üzerinde geçici bir anlaşma yapmışlardır. Bu anlaşma, geçtiğimiz Aralık ayında gerçekleşen AB’de 2020 sonrası kamyonların yeni CO2 emisyon standartları konusunda yapılan anlaşmayla bağlantılıdır. Avrupa Komisyonu yeni ve daha temiz bir dönem için birçok yasal düzenlemeler teklifinde bulunmuştur. 18 Şubat 2019 tarihindeki geçici anlaşmaya göre, yeni nesil kamyonlardan kaynaklanan emisyonların, 2030 yılında, 2019 yılına nazaran yüzde 30 daha düşük olması beklenmekte ve hedeflenmektedir. Bahsi geçen geçici anlaşma ulaşım araçlarının yakıt tüketim maliyetlerini düşürerek hava kalitesinin iyileştirilesine katkıda bulunacak ve AB üyesi ülkelerin emisyonu azaltma hedeflerini gerçekleştirilmelerine olanak sağlayacak niteliktedir. Karayolu taşımacılığından kaynaklanan hava ve çevre kirliliği ve emisyonların azaltılması, AB’nin 2030 yılına kadar gaz emisyonlarını yüzde 30 oranında azaltma hedefini gerçekleştirme çabalarının bir öncül adımı olarak görülebilir. Karayolu taşımalarında özellikle ağır vasıtalarda kullanılmasını sağlamak üzere LNG (Likit Doğalgaz) ve CNG (Sıkıştırılmış Doğalgaz) istasyonları kurulum çalışmaları devam etmekte ve birçok ülkede hızla tamamlanmaktadır. LNG ve CNG tipi alternatif yakıtların kullanımı hem güvenlik hem de fosil bazlı yakıtlar içinde çevreye en az zarar veren yakıtlar olması ve düşük maliyetli olması bakımından desteklenmektedir. Türkiye’de Enerji Piyasası Denetleme Kurumu (EPDK) Doğalgaz Piyasası Lisans Yönetmeliği’nde 24 Mayıs 2017 tarihinde ve 17 Nisan 2018 tarihinde yapılan değişikliklerle LNG ve CNG tipi alternatif yakıtların karayolu taşıtlarında kullanılabilmesi için güncellenmiş ve bu tip yakıtların kullanılması için izin, ruhsat ve lisans talepleriyle ilgili kolaylıklar sağlanmıştır. Denizcilik Sektörü’nde Alternatif Yakıtlar ve 1 Ocak 2020 Tarihi Birleşmiş Milletler çatısı altında bulunan Dünya Denizcilik Örgütü (IMO) 1960 yılından beri denizcilik sektörünün çevreye verdiği zararları kontrol etmek, azaltmak ve ortadan kaldırmak için çalışmalar yürütmektedir. Ticari gemilerin yarattığı hava kirliliğine ilişkin 1997 yılında yapılan çalışmalarla, Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme (MARPOL) ve MARPOL’ün Eki (Annex VI), gemilerin yarattığı hava kirliliğinin ve karbon salınımının insan sağlığı ve çevre üzerinde yarattığı negatif etkiler üzerinde durmaktadır. Annex VI ile ilgili yapılan tüm çalışma ve değişikliklerin tümü 2010 yılında yürürlüğe girmiştir. Ek’in özellikle sülfür oksit salınımı ve emisyonu ile ilgili düzenlemeleri ve sülfür salınımının azaltılmasına ilişkin getirilen birtakım kuralları gemilerde kullanılan ağır yakıtların emisyon bakımından kısıtlanması ve belirlenmiş alanlardaki limanlara girişte bu tür yakıtları kullanan gemilerin limanlara girmesinin yasaklanmasına ilişkin değişiklikler getirmiştir. 1 Ocak 2020 itibariyle tüm bu kısıtlama ve uygulamalar yürürlüğe girecektir. IMO’nun 1 Ocak 2020 itibariyle yürürlüğe girecek olan fosil yakıt kullanımına ilişkin getirdiği limitler, en çok gemi yakıtları sağlayan ve kullanan firmalar bakımından önem taşıyor, zira henüz IMO regülasyonuna uygun yakıtın nasıl sağlanacağı ve alınacağı belirlenmiş değil. Bu sebeple bir an önce uyum ve dönüşüm sürecinin tamamlanması gerekiyor. Denizcilik Sektörü önce Balast Suyu Atık Yönetimine ilişkin yenilikler, uyum süreci ve zorunlu bir takvim ile birlikte yapılacak değişikliklerle karşı karşıya kaldı, 1 Ocak 2020 ise özellikle yüksek maliyetlerin beklendiği ve bilinmezliklerle dolu yeni bir dönemi başlatacak. 2020, 2030 ve 2050 hedefleri sadece alternatif enerjinin kullanılmasının yaygınlaştırılması ve karbon emisyonunun azaltılması ile ilgili önem taşımıyor, kombine taşımacılığın tercih edilmesinin ve gelişmesinin önünü açan bir dönemi de işaret ediyor. Konteynerleşmeye bağlı gelişen teknoloji, lojistik akışların hız kazanması ve artan rekabet, çevreye duyarlı taşımacılığın yaygınlaştırılması, karayolundaki trafik yoğunluğunun azaltılması gerekliliği ve daha az karbon salınımı, daha az hava kirliliği dolayısıyla kombine taşımacılığın tercih edilmesinin artması anlamına da geliyor. Kombine taşımacılıkta kullanılan farklı taşıma ve aktarma yöntemleri ile çevre ve hava kirliliğinin azaltılması hedefleniyor. |
||||||||||||
|
||||||||||||
|
||||||||||||
|
||||||||||||
|
||||||||||||
|
||||||||||||