Dünya genelinde yılda 1,3 milyon, günde 3000 ölü, 50 milyon yaralı ve ülkelerin milli gelirlerinin % 2'si ne varan milyarlarca dolar ekonomik kayıpla trafik kazaları bir salgın hastalık karakteri göstermektedir. Eğer hiçbir çaba sarf edilmez, trafiğin daha güvenli hale gelmesi için herhangi bir eylem içerisine girilmez ise önümüzdeki 20 yılda, % 65 artarak 1,9 milyon yıllık ölüm rakamına ulaşacaktır. Ölümlerin % 85'i, yaralanmaların % 90"nı oluşturan düşük ve orta gelirli ülkelerde ki durum yüksek gelirli ülkelere göre çok daha ağır, telafi edilemez sonuçları olacaktır (1). Araç sayıları gelişmiş ülkelere göre çok az sayıda olan bu ülkelerde ölüm ve yaralanma oranları kabul edilemez düzeydedir (Grafik 1.). En adaletsiz kısmı ise, kaza kurbanlarının nerdeyse yarısı (% 46) trafikteki korumasız (yaya, bisiklet, motosiklet v.b) olanlar oluşturmaktadır (2). Diğer morlu araç sürücülerine göre koruma kabuğu olmayan ve direk etkiye maruz kalan bu yol kullanıcıları daha fazla oranda zarar görmektedirler.
Ülkemiz de trafik kazaları nedeni ile ağır faturalar ödeyen ülkeler arasında yer almaktadır. Yaklaşık yılda kaybedilen can sayısı 10.000 civarındadır. Günlük can kaybının 28 kişi olduğunu düşünürsek gelişmiş ülkelere göre bu rakamın çok yüksek oranlarda olduğu görülmektedir. Bunun yanında yaralanmaların sayısının yıllık 200.000 civarında olduğu hesaplanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında yol güvenliğine bağlı ölüm ve yaralanmalar bir halk sağlığı sorunudur ve bunun önlenmesi veya azaltılması için bir girişim başlatılması kaçınılmazdır. Sorunun diğer boyutlarına bakılırsa hem ekonomik hem de sosyal bir sorun yumağı halini almıştır. Milli gelirin yaklaşık % 1-3'ü arasında yıllık bir ekonomik kayıp hesaplanırken, meselenin sosyal boyutunu para ile ölçmek mümkün değildir. Bir ömür boyu babasız yaşayan bir çocuğun, çocuklarını tek başına büyütmeye çalışan, sadece ekonomik değil çocuklarının psikolojik sorunları ile uğraşan bir annenin ve çocuklarının rızkını kazanamayıp ömür boyu tekerlekli sandalyeye hatta yatağa bağlı kalan bir babanın derdine hangi para derman olabilir? Toplum bir ömür boyu tekerlekli sandalye'ye bağlı kalmış insanlar ve hayatını kaybedenlerin geride bıraktığı çocukları ve yakınlarının hikayeleri ile doludur.
Doğru olmayan temel algılarımızdan birisi kazanın önlenemez bir olgu olduğu üzerinedir. Farklı ülkelerde akıllıca yapılan çalışmaların sonucunda kazaların tamamen önlenemesede çok büyük bir oranda azaldığını görmekteyiz. Kırmızı ışıkta geçerek bir tercihte bulunan sürücünün bir yayanın hayatını kaybetmesine veya yaralanmasına yol açması, alkol aldıktan sonra yolda sürücünün kendisine veya başkalarına verdiği zararı kaza ile nasıl açıklayacağız. Bu tür davranışların engellenmesi ile birçok kazanın! önüne geçmek mümkün olacaktır. En kıymet verdiğimiz çocuklarımız için bile seyahat esnasında gerekli güvenlik tedbirlerini almadığımız için, gelişmiş ülkelerde %3 olan kaza anında çocuk ölümleri ülkemizde %40 mertebesine kadar çıkmaktadır. Kişinin tercih kullanarak yaptığı eylemlerinden dolayı sorumluluk taşımadığı nasıl düşünülebilir. Bazı din alimlerimiz kırmızı ışık ihlalinden dolayı meydana gelen ölümü cinayet, kemer takmayarak aracından fırlayarak hayatını kaybetmiş bir sürücünün intihar etmiş hükmünde olacağından bahsederken, tedbir almanın ne kadar önemli olduğuna işaret etmektedirler.
Trafik kazaları çok boyutlu bir olgu olduğu için, tek bir kişi veya kurumun sorumluluğunda çözülebilecek bir sorun değildir (3). Çok farklı disiplinlerin bir araya gelmesi ile örneğin, tıp, biyomekanik, sosyoloji, davranış bilimi, kriminoloji, eğitim, ekonomi, mühendislik, v.b arasında bir koordinasyon yapılarak bir çözüme gitmek mümkün olabilir. Tek bir kuruma, örneğin polise veya karayollarına havale edilerek bir çözüme ulaşmak mümkün değildir. Özellikle yaz aylarının başlaması ile Akdeniz ve Ege bölgelerimize tatile gitmek isteyen araç kullanıcılarının belirlenen hız limitlerine ve güvenlik kurallarına uymamalarından dolayı yapılan hataların ölümcül sunuşları olmaktadır. Bu araçların büyük bir bölümü Afyonkarahisar bölgesini kullanarak sahile gittiklerinden dolayı bu bölgede kaza oranı yüksek olmaktadır. Bu kazaların önüne geçebilmek ve daha güvenli bir trafik oluşumu için bu transit trafiğinde sıkı bir şekilde denetlenmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, birleşmiş milletler bir halk sağlığı sorunu olarak meseleye baktığı için Dünya Sağlık Örgütünün koordinasyonunda dünyada bir güvenli trafik hareketi başlatmıştır. Bu hareket kapsamında, ağırlıklı olarak kazalardaki ölüm ve yaralanma oranının çok yüksek olduğu düşük ve orta gelirli ülkeler arasından 10 ülke seçilmiştir. İçerisinde Türkiye'nin de olduğu bu ülkelerde 2010 - 2014 yılları arasında güvenli trafik hareketi başlatılmış, her ülkenin kendine özgü trafikteki temel sorunlarına öncelik verilerek bir planlamaya gidilmiştir. Ülkemizdeki uygulamada Ankara ve Afyonkarahisar pilot bölge olarak seçilmiş, dört yıllık bir trafik güvenliği hareketi başlatmıştır (4). Proje'ye İçisleri Bakanlığı (Emniyet genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı), Sağlık Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı destek vermektedir. Proje çerçevesinde bu pilot illerimizde trafik kuralları ihlallerinde, özellikle emniyet kemeri ve hız konusunda sıfır toleransla denetleme yapılacaktır. Yayınladığı genelge ile Sayın Afyonkarahisar Valimiz kendisi de şüphesiz kurallara uyacağını ve uymayanları takip edeceğini beyan etmiştir. Şu anda emniyet kemeri takma oranı % 7 gibi düşük bir seviyede olan Afyonkarahisar'ın yılsonu itibari ile % 50'ye ikinci yılın sonunda % 80'e çıkması hedeflenmektedir. Sayın Başbakanımızdan sigara bırakma konusunda gösterdiği hassasiyeti trafik kazalarının önlenmesi için de göstermesini bekliyoruz. Afyonkarahisar pilot il olarak bütün Türkiye'ye örnek olacak, yapılan çalışmalar bütün ülke'de yapılacak çalışmalara temel oluşturacak.