Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, ''Biz yerli araç, yeni marka ve modeller konusunda duygusal nedenlerle, 'milliyetçi hislerimizi tatmin edelim' diye değil, rasyonel nedenlerle hareket ediyoruz'' dedi.
Ergün, Leyla Atakan Kültür Merkezi'nde Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Otomotiv Sektör Kurulu Türkiye İstişare Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'deki otomotiv sektörünün tarihinin yarım asırdan fazla bir zamana uzandığını söyledi.
Bu süreçte çok önemli gelişmelere tanık olduklarını anlatan Ergün, ortaya çıkan fırsatları değerlendiklerini, özellikle montaj alanında çok başarılı bir ülke haline geldiklerini söyledi.
''Henüz Türkiye'de üretilmiş ve üretim hatası nedeniyle geri çağrılmış bir araç bulunmuyor olması bizim bu alanda ne kadar başarılı olduğumuzu gösteriyor'' diyen Ergün, ''Türkiye'de bir çok markanın üretimi yapılıyor. Yan sanayimiz bunlara hizmet sağlıyor. Ancak Türkiye'de üretilip de imalat hatası nedeniyle geri çağrılan bir otomobil yok. Otomobilin merkezi olan ülkelerde bile bu hatalar oluyor. Öncelikle Türkiye bu konuda nasıl iyi bir yer olduğunu görmesi lazım'' diye konuştu.
Türkiye'nin otomotivde üretim üssü olmak için güçlü ve çeşitli yan sanayi kapasitesine sahip olduğunu aktaran Ergün, ''Yan sanayimizi dünyanın önemli markalarına çok ciddi parçalar ürettiklerini görüyoruz. Yan sanayinde ciddi bir tedarikçi ülkeyiz. Her markaya parça yapabiliyoruz. Bu da bizim başka bir avantajımız. Teknolojiyi iyi kullanıyoruz. Üretim sistemlerini iyi kullanıyoruz'' şeklinde konuştu.
Otomotiv sektöründeki 50 yılda iyi değerlendirilemeyen fırsatların da bulunduğunu anlatan Ergün, ''Üretim ve montaj alanında gösterdiğimiz başarıyı, araştırma geliştirme ve tasarım alanlarına yansıtmada kendimize özgü markalar oluşturma konusunda sağlayamadık, ama sağlayabilirdik'' dedi.
Yerli otomobil üretimi için bir çok girişimin de bulunulduğuna dikkati çeken Ergün, şöyle konuştu:
''Örneğin Anadol-Ford işbirliği var. Anadol'un parçalarının tamamını kendisi üretiyordu. Ford ile motor anlaşması yapılmıştı. Onun tasarımını geliştirerek, motorun üretimine de geçirilerek devam ettirebilirdik. Bıraktık nedense... Yok 'bunu eşekler yiyor' dedik. Ama Hyundai bırakmadı. Anadol ile Ford'un yaptığı anlaşmanın benzerini Hyundai de yapmıştı. Onlar devam ettirdiler. Onlar da parçalarını Kore'de yapıp, motorunu Ford'tan alıyordu. Şimdi Hyundai Motors dünyada en önemli markalardan bir tanesi. Demek ki başladığın işi bitireceksin. Sonra Tofaş-Fiat, Renault-Toros serilerine başladık ancak onda da başarılı olamadık. Öteki markalar geldi, varlıklarını tam olarak pekiştirdiler. Halbuki hem onlar, hem öteki markalar birlikte yürüyebilirdi. Birini diğerini öldürmesine gerek yoktu. Sonra bugün Toros, çok daha yaygın olabilirdi. Anadol, markalaşmaya en müsait isimlerdendi. Her isim markalaşmaya bu kadar müsait olmaz. Ama ne zor isimler markalaşıyor. Hyundai'yi, Citroen'i söylemek kolay mı? Telaffuzu zor olan arabalar var ama markalaşıyorlar. Bizim bunda ısrar etmemiz lazım. Yani Anadolu, kuş serisini, Toros serisini devam ettirebilirdik. Israrcı olmadık. Başladığımız bir işi yarım bıraktık.''
OTOMOTİV STRATEJİ BELGESİ
Geçen yıl uygulamaya konulan Otomotiv Strateji Belgesi'nin sektörün geleceğinin nasıl şekilleneceği konusun da önemli tespitler içerdiğini kaydeden Ergün, bu belgede yer alan eylemlerin harekete geçmesi için özel sektörle yoğun bir çaba harcadıklarını belirti.
Bu stratejinin doğuracağı sonuçları 3 ana başlıkta incelenmesi gerektiği belirten Ergün, ''Öncelikle Türkiye otomotiv de Ar-Ge ve üretim üssüne dönüşecektir. Yerli üretim için gerekli altyapı oluşturulacaktır ve yeni nesil teknolojilerde atılım yaşanacaktır. Otomotiv sektörünün ilerleyişi bu üç eksen de devam edecek. Dünya ekonomisinde yaşanan değişim ve otomotiv sektörünün doğuya doğru kayması sürecini dikkate aldığımız zaman bu hedefleri gerçekleştirmemek için hiç bir neden yok. Her şey bizim lehimize gerçekleşiyor. Her şey bu hedefleri gerçekleştirmeye uygun gelişiyor. Yeter ki biz dünyaya doğru anlayalım, gelişmeleri doğru okuyalım. Ancak yeri geldiğinde de cesaretle risk almasını bilelim'' şeklinde konuştu.
Bu seneki dış ticaret rakamlarına bakıldığında otomotiv sektöründe ihracatın artmasına rağmen, net ithalatçı durumuna düştüklerini dile getiren Ergün, şöyle konuştu:
''Geçtiğimiz yıllarda fazla verdiğimiz bu sektör de bugün için yaklaşık 2 milyon dolar net ithalatçıyız. Onun için durumu iyi değerlendirmemiz lazım. Türkiye son yıllarda çok ciddi ekonomik büyüme yaşadı, milli gelirini önemli miktarda arttırdı. Milletimizin harcamalarında önemli değişilikler yaşandı. Bu otomotiv sektörüne yansımıyor mu? Her şeye yansıdığı gibi otomotiv sektörüne de yansıyor. Sadece 91 bin araç 2001 krizinde satılmış. 2011 yılında 504 bin araç 11 ayda satıldı. 12. ayda 100 bin otomobilin satıldığını düşünüyoruz. Bunlar sadece otomobil. Hafif ticari araçlarla birlikte 800 bin araç satıldı. Türkiye'de satılan 600 binden fazla otomobilin yüzde 70'i ithal. İç pazardaki rakamın 1 milyonu aşacağını düşündüğümüz zaman bu konuda önemli adımlar attığımızı düşünmek önemlidir. Biz yerli araç, yeni marka ve modeller konusunda duygusal nedenlerle, 'milliyetçi hislerimizi tatmin edelim' diye değil, rasyonel nedenlerle hareket ediyoruz. Bunu yapmaya mecburuz. Bu büyük yan sanayinin ortasına, bu büyüyen pazarın ortasına, yerli marka ve modeller koymazsak geleceğimiz parlak olmaz. Yerli marka koyalım ki yan sanayi güçlensin, kendinden emin olsun.''
TÜRKİYE'DEKİ İNSANIN BEKLENTİLERİ DEĞİŞİYOR
İthal satışların fazla olmasının ''Türkiye'de üretilen araçların insanımızın beklentilerine cevap vermediği'' şeklinde algılanması gerektiğini aktaran Ergün, şöyle devam etti:
''Aldığımız araçların yüzde 70'i ithal. Peki kaç paralık arabalar alıyoruz. 600 bin aracın yüzde 70'i ithal ise bunlar 5 bin liralık arabalar mı? 50 bin liradan aşağı değil. Bize 'çok ucuz araba üretmek lazım ancak böyle bu iş gelişir' diyenlere peki bu pazar ne? diye sormak lazım değil mi? Yani Türkiye'nin kendi iç pazarındaki durum ne? diye sormak lazım değil mi. Siz 10 bin liralık araç ürettiğinizde iç pazarın bu 10 bin liralık aracı alacağını zannediyorsunuz. O araba eskiden ürettiğimiz araba gibi olur. Opsiyonel olur. Türkiye'de vatandaş öyle bir arabayı ister mi? Türkiye değişti. İnsanlar tam teşekküllü araba istiyor. Gelir düzeyi arttı, finansman kaynakları oluştu. İnsanlar arabanın dikiz aynası ve sağ aynası opsiyonel olsun istemiyor. Kliması olmayan camları çevirerek açılan araba istemiyor. Doğru dürüst araba istiyor. Biz de öyle bir şey olsun istiyoruz. İptidai sayılacak bir şeyi kimsenin istediği yok. Hem Türkiye'ye hem dünyaya bunu satacağız. Baktığım zaman hem seyrederken, hem binerken gurur duyacağımız bir araç olsun. Bunu yapacak kabiliyetimiz var. Zaten alasını yapıyoruz.''
TÜRKİYE'DE YABANCI YATIRIMCI
Türkiye'de en çok satış yapan otomobil firmalarına ''Burada üretmiyorsunuz, gelin burada üretin'' dediklerini belirten Ergün, şunları kaydetti:
''(Ford'a, Opel'e ve Volkswagen'e gelin burada üretin) diyoruz. Bunlar en çok satan markalar. Ama Türkiye'de otomobil üretmiyorlar. Ford'un hafif ticari ve ağır ticari üretimi var. Ama Opel ve Volkswagen'in Türkiye'de hiç üretimi yok. Onların mutlaka bu sene, 2012'de Türkiye'ye yatırım yapma kararını almalarını bekliyoruz. İnşallah alacaklardır. Tüm otomotiv toplantılarının konusu olan yerli otomobili farklı bir perspektifte ele almamız gerekir. Milli hisselerimizi tatmin perspektifinden değil, rasyonel bir perspektifte ele almalıyız. Dünya'da her yıl büyüyen iç pazara sahipken, Türkiye gibi bir iç pazar varken, ihracat potansiyeli bu derece yüksekken ve sektörde yarım asırdır fazla tecrübeye sahipken bu ülkenin bir marka oluşturmaması, izaha muhtaç bir durumdur. İzahı zordur. Bunun rasyonel bir nedeni yoktur. Onun için kırk dereden su getirip, neden olmayacağını, neden çok zor olduğunu anlatanlara bunları anlatmaktan vazgeçiriyoruz. Bu işin nasıl yapılacağını gösterme zamanı gelmiştir. Bunu yapmak Türk otomotiv sektörü için milli ve manevi bir görevdir.