Otonom araçların tarihi 1970'lerin Japonya’sına kadar gidiyor. Şu anda dünyanın çeşitli bölgelerindeki üniversiteler, araştırma enstitüleri ve yüksek teknoloji şirketlerinde bu konuda farklı projeler yürütülüyor. Sürücüsüz araçlarla yüz binlerce kilometre katedildi ve teknoloji taraftarları bu araçların, yol kapasitesini arttıracağına, trafik sıkışıklığını azaltacağına ve en önemlisi sürücü hatasını ortadan kaldırarak yol güvenliğini iyileştireceğine inanıyor. Teknoloji konusunda liberal olanlar, eğer kazaların yüzde 90'ı istatistiklerde belirtildiği gibi insan hatası nedeniyle meydana geliyorsa, sürücünün neden tamamıyla denklemden çıkarılmadığını tartışıyor. Bu arada, karşıt görüşte olanlar ise bilgisayarlı sistemlerin yanılma payı konusundaki endişelerini dile getiriyor. Ayrıca eğer sürücüsüz araçlar bir kazaya neden olursa, kim hukuki olarak sorumlu olacak sorusu da yanıtsız kalıyor.
Birçok kişi trafik durumunun ve aracın takip edilmesi için kullanılan sensör, kamera ve radarlar gibi sistemlerin insanlara göre bazı avantajları olduğunu düşünüyor. Ancak Volvo Kamyon, en güvenli yaklaşımın otomatikleştirilmiş sistemin faydalarının, profesyonel sürücünün bilgi ve deneyimiyle birleştirilmesi olduğuna inanıyor. Konuyla ilgili olarak Volvo Kamyon Trafik ve Ürün Emniyeti Direktörü Carl Johan Almqvist; “Sürücüye inanıyoruz ve insan beyninin otomatik sistemlerini zorlayacak durumlarda kararlar verebildiğini biliyoruz. Bilgisayar hiçbir zaman yorulmaz, ancak sadece programlandığı konularda bir şeyler yapabilir. Normal durumların dışına çıktığınızda, sürücünün becerileri devreye girer. Sürücüler bir durumu en iyi şekilde değerlendirebilir ve yavaşlama, panik freni veya bir engelin yanından geçme kararlarından birini seçebilir” diyor.
Bu nedenle, Volvo Kamyon trafik sıkışıklığı gibi sürücülerin az uyarıldığı durumlarda sürücüleri destekleyen sistemler üzerinde çalışıyor. Almqwist bu konuda; “Yavaş hareket ettiğinizde zihniniz dalıp gider, araç kullanmaya odaklanmazsınız ve önünüzdeki araç aniden durursa ona çarpabilirsiniz. Geliştirilen teknolojiler sürücünün desteklenmesinin gerektiği durumlar için kullanılmalıdır” diyor.
Volvo’nun iyi eğitimli profesyonel sürücüyle daha yüksek düzeyde otomasyonu bir araya getirme vizyonu, SARTRE (Çevre için Güvenli Yol Trenleri) projesiyle gerçekleştiriliyor. Volvo'nun araştırma ve yenilik merkeziyle bir parçası olduğu proje, araçların trafikte takım halinde yol aldığı bir teknolojinin geliştirilmesine dayanıyor. Bu teknoloji ile öndeki araçta yer alan profesyonel araç sürücüsünün sıra halinde arkasından gelen diğer araçları çektiği bir konvoyun oluşturulması planlanıyor. Konvoydaki her bir araç öndeki aracın mesafesini, hızını ve yönünü ölçerek bunlara göre ayarlama yapabiliyor. Araçlar fiziksel olarak tamamen birbirinden bağımsız olup diledikleri zaman konvoydan ayrılabiliyorlar. Konvoydaki araçlar, konvoya öncülük eden sürücünün kılavuzluğunda yol alırken sürücüler araçlarında dinlenebilecekleri gibi başka şeylerler de meşgul olabiliyorlar.
Araçların trafikte takım halinde seyrinin birkaç yarar sağlaması bekleniyor: insan faktörü en aza indirgendiği için yol güvenliği artacak, yakıt tüketimi ve buna bağlı olarak CO2 salınımı da yüzde 20'ye varan oranda azalacak, araçlar birbirinden sadece birkaç metre uzakta olacağı için trafik yoğunluğu hafifleyecek ve konvoydaki araçların sürücüleri dinlenebilecek. Bu teknoloji, bir aracın öncü aracı takip etmesiyle başarılı bir şekilde test edilmiştir. Ancak bu teknolojinin kamuoyu tarafından kabul görmesi ve ilgili kanunun çıkması daha uzun sürebilir.
Bu tür projelerin sonucu ve öğrenilen dersler her zaman değerli bilgiler olarak kabul edildiği için, Volvo Kamyon, SARTRE gibi teknolojiye dayalı birkaç projeye iştirak ediyor. Konuyla ilgili olarak Carl Johan Almqvist; “Güvenlik Volvo’nun temel değerlerinden biri. Bu nedenle, otomasyonu mümkün olan en güvenli yöntemle uygularken önemli ölçüde emek harcıyoruz. Teknoloji hızlı ilerliyor ve bizim en büyük hedefimiz, teknolojiyi insanlarla güvenli bir şekilde kullanmak. Aracı bilgisayar kullanıyor olmasına rağmen, kendiniz kullanıyor gibi güvende hissetmelisiniz” diyor.
Carl Johan Almqvist, havacılıkta kullanılan oto pilot sistemlerinin kara taşımacılığı endüstrisi için daha gerçekçi bir ilerleme yönü olduğuna dikkat çekiyor; “Günümüzde, bir düğmeye basarak varış noktasına varana kadar oto pilotla uçabiliyorsunuz. Ama hala bir pilot var. Aslında iki pilot var”