NP: Röportajımıza şu şekilde başlamak istiyorum; aslında az çok tahmin edebiliyorum ama sizden duymak istiyorum. Neden bu mesleği tercih ettiniz?
CY: Bu iş bizim baba mesleğimiz, bizim orada her ailede bir kişi kamyoncu olur ve mesleği devam ettirir. Bizim ailede de bu işi ben devraldım. Ben mesleğimi her zaman severek yaptım. Hala da aynı sevgiyle yapıyorum. Kamyonuma bindiğim zaman severek gider gelirim ve hiçbir yerde de kamyoncu olarak kötü bir duruma düşmedim, kötü bir şekilde de karşılanmadım.
UŞ: Bir tabir vardır delinin biri bir kuyuya taş atar kırk tane akıllı onu çıkarmaya çalışır. Bizim orada da herkes kamyoncu oluyordu biz de kamyonculuğu tercih ettik. Ama pişmanlık duymuyorum; bu biraz inanç meselesi ben helalinden kazandığımı düşünüyorum. Bu yüzden bu mesleği seçtiğim için pişmanlık duymuyorum.
NP: Eskiden kamyoncular daha fiyakalı değil miydi? Kamyoncu müzikleri, kamyoncu filmleri vardı... Kamyonculara bu yüzden bir heves söz konusuydu, siz hiç babanıza heveslenmediniz mi?
CY: Hevesleniyorduk tabi ki. Zaten özenmemiz de bu mesleği seçmemizde etkili olan durumlardan biri. O dönemlerde herkeste araç yoktu. Çok az kişi şahsi olarak araç sahibiydi. O zamanlar 3-4 kişi birleşip bir araç alabiliyordu. Bu durum sizi ayrıcalıklı gösteriyordu. O aracın gidişi, heybeti beni çok etkiliyordu. Benim mesleğe yönelmeye başladığım dönemde bizim oralar yeni yeni yapılanıyordu ve babamın aldığı son araç da beni tam anlamıyla mesleğin içine koydu.
NP: Size kaptan diyorlar değil mi? Uçak kaptanı kadar “havalı” görüyor musunuz kendinizi?
UŞ: Evet. Bizi genellikle kaptan diye nitelendirirler, gittiğimiz yerlerde “Kaptan” derler. Fakat şu anda mesleğimizin getirdiği şartlar itibarımızı kaybettirmiş durumda.
“Bir Tır Bir Evi Geçindirecek Durumda Değil!”
NP: Siz öyle güzel bir iş yapıyorsunuz ki bizim yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz ve hayatımızla alakalı her şeyi sizler taşıyor, bizlere ulaştırıyorsunuz. Siz olmasanız hayat durur. Ayrıca maneviyatı da yüksek bir iş yapıyorsunuz. Peki, nasıl bu duruma sürüklendi bu meslek? Sizce neden oldu?
UŞ: “Bizim mesleğe bir dönem talep çok oldu. Neden bu kadar talep oldu derseniz, biraz önce bahsettiğimiz gibi bu mesleğin bir gösterişi var. İnsanlar diyorlar ki; “Tırı var.” Evet tır var; fakat şu an bir tır bir evi geçindirecek durumda değil! Şu anda sağlam kaliteli bir araç 100 bin Euro. Euro kurunu yaklaşık olarak yedi lira üzerinden değerlendirirsek, bir araç 700 bin lira. Üzerine bir de aracın arkasına sağlam bir dorse temin ederseniz; en kötü şartlarda dorseye de 100 bin lira ödersiniz. Toplamında bir aracın maliyeti size yaklaşık 800 bin liraya geliyor.”
“Bizi Yöneten Zihniyetin Çarkı İçinde Dönüyoruz”
CY: 5-6 yıl öncesine kadar araç fiyatları düşüktü. Örnek vermek gerekirse; ben 2013 yılında kendi aracımı 200 bin liraya aldım. Bugün satışa çıkarsam yine aynı rakama satarım. Fakat bu oran 5-6 yıl içerisinde dört katına çıktı. Bu oranın böyle değişmesinin sebebi aslında biz değiliz, devlet de değil. Bizi yöneten zihniyetin çarkı içinde dönüyoruz. Şöyle örnek vereyim; bir malı üretmek için fabrika kuruyorsunuz, o ürünün halka çıkışı 10 liraya mal oluyor. Fakat başka bir ülke gelip diyor ki; “Siz bunu üretmeyin biz size 8 liradan verelim.” diyor. Siz de bunu kabul ediyorsunuz. Ancak 8 lira olan maliyet zamanla 80 liraya çıkıyor. Bizim de fiyat konusunda durumumuz aynen böyle. Gelişmiş ülkelerde ise; yeni araç piyasaya girerken 10 veya 15 yaşındaki araçlar piyasadan çekilir. Bizde ise devlet bunu sağlamadan piyasaya araç girişi yapıldığı için sektörümüz daraldı. Binanın temeli atılmadan kat çıkılmaz! Devlet sektöre temel atmadan sektörün önünü açtı. Temel olmadığı için de araç fazlalığından dolayı sektör tıkanma noktasına geldi.
“Kim Neyi Ne Kadara Taşıyor Belli Değil”
NP: Genel olarak sizlere sektörün en önemli sıkıntıları nedir diye sorsam ne dersiniz? Varsayalım sizin bir bakanlığınız var ve siz de bakan oldunuz, çözeceğiniz öncelikli sorunlar ne olurdu?
UŞ: İlki fiyat konusu olurdu. Taşımanın şu an belli bir fiyatı yok. Kim neyi ne kadara taşıyor belli değil. İkincisi ise; yurt dışından gelen araçların önü açıldı. Örneğin; bir İran aracı, aynı Türk plakalı bir araç gibi taşımacılık yapabiliyor. Benim bir liraya götüreceğim malzemeyi o 50 kuruşa taşıyor. Aslında bu durumu sadece yurt dışı çalışan araçlarla sınırlayamazsınız. Gürcü plakalı olup da ülkemizde faal olarak çalışan araçlar da var. Onların vergisi, MTV’si bile yok. Bu sorunu çözmeye çalışırdım. Çünkü bu ancak devletin işverenlerle bir araya gelerek çözebileceği bir konu. Ayrıca; kamyoncu sektördeki en mağdur sınıf. Kamyoncudan daha iyi şartlarda iş yapan sektörler var. Mesela; fabrikalar, lojistik firmaları gibi. Kamyoncunun aldığı ceza anında gelebiliyorsa bu söylediğim yerlere de aynı şekilde ceza verilebilmesi, yaptırım uygulanabilmesi gerekiyor. Diğer problemlerden birisi de; Ankara şehir içi giriş-çıkış saatleri. Ankara’ya giriş serbest, çıkış cezalı. Belirli bir saat konulmalı. Örneğin; saat 10 ila 15 saatleri arası geçebilirsiniz denilmeli.
CY: Uğur Başkan’ın söylediği şehir içi giriş-çıkış saatlerine ek olarak ben de ifade edeyim; diğer illerde sabah 07-09, akşam 17-20 saatleri arasında yasak vardır. O yasak saatleri içerisinde şehirlerin girişinde trafik ekipleri durur. Şehre giren büyük araçları bir park alanına yönlendirir. Yasak kalktığı saatlerde araçlar serbest bırakılır ve gideceği istikamete gider. Bizim burada sabah 7 akşam 10 saatleri uygulanıyor. Bugün Ankara’nın en önemli yerlerinden biri olan Gimat’ta akşam saatlerinde hiçbir faaliyet olmaz. Bizim sabah gidip o yükümüzü oraya indirmemiz lazım. Ancak Gimat lokasyon açısından çok ters bir yerde. Bu yüzden bu saatler bizlere hiç uygun olmuyor. Bu konuda yeni bir düzenleme getirilmesi gerekiyor.
“Devlet Taban Fiyatı Bizlerle Değil, İşverenlerle Konuşmalı”
NP: Fiyat meselesinden bahsetmiştik. Kendi içinizde bir araya gelip bir taban fiyat oluşturamaz mısınız?
CY: Bu konu sadece bizim bir araya gelip karar vermemizle olmaz. Devlet taban fiyat meselesini bizlerle değil, işverenlerle konuşmalı. Eğer böyle bir temel oluşturursa kamyoncu zaten buna uyar. Bir kişi bunu düzeltemez ama bir kurum etki oranı olarak daha güçlüdür ve sistemi düzeltme imkânı olabilir. Bu yüzden kamyoncuların bir kuruma da ihtiyacı var. Dertlerini devlet erkânına anlatacak, sunacak bir kuruma sahip olmalılar. Bireysel olarak bir şeyler yapma durumları söz konusu değil.
“Yönetimlere Genç Nesil Gelirse Bu Meslek Farklı Bir Boyut Alır”
NP: Başkanım herkes bu konudan yakınıyor. Fakat aranızda kimse bir araya gelmek için çaba göstermiyor, nasıl halledilecek bu durum?
CY: Açığımız maalesef bu. Bizim bu durumu aşmamızın tek yolu genç nesil. Yönetimlere genç nesil gelirse bu meslek farklı bir boyut alır. Biz kooperatif başkanlığını devraldık. Bugüne kadar görüştüğümüz kişilere, kurumlara kimse bizim fikirlerimizle gitmemiş. Şu an zaten sektörde ayakta duran kazanır. Sektörü düzeltmek için birlik olunmalı. O birlik de bizim arkamızda durmalı, yeri geldiğinde açığımızı kapatmalı. Önce Avrupa sisteminin işlenmesi gerekiyor. Böyle bir sistem gelsin sonra devlet benden istediği parayı alsın. Altyapı hazırlamadan yenilikler getirilmesin. Yenilik getirmek sistemi düzeltmek değildir.
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |