Tabii çok geniş bir alanda ve arka arkaya kısa aralıklarla meydana gelen iki büyük deprem çok büyük tahribata yol açtı. Afetlerde iki şey çok önemli ve acil. Birincisi arama kurtarma ekiplerinin afet bölgesine hızlı erişimi ve mümkün olduğunca enkaz altından canlı ve yaralıları çıkarması ve de bunların tedavi merkezlerine ulaştırılması. İkincisi de kendilerini enkazın altından kurtaran insanların, acilen sığınabileceği barınma su ve yiyecek ihtiyaçlarının karşılanması. Bütün bunlar esasında ciddi bir koordinasyon ve etkin bir lojistik planlama işidir.
Ülkemiz maalesef deprem ve sel gibi afet olaylarının çok olduğu bir coğrafyada bulunmaktadır. Doğanın yarattığı ve bir gerçeği olan depremi önlemek mümkün değil elbette ama vereceği can ve mal kayıplarını en aza indirgemek, akıl ve bilimin ışığında pekala mümkündür. Bunun için hem deprem öncesi hem deprem anında hem deprem sonrası yapılacaklar şeklinde ciddi bir planlama ve aksiyon alınması hayati önemdedir. Deprem öncesi önlem almak Kamu Otoritesinin yetki ve sorumluluğundadır. Buna göre depreme dayanıklı binalar yapmak, yaptırmak ve bunları ciddi şekilde denetlemek şarttır. Deprem anında yapılacaklar da Kamu-Sivil Toplum işbirliği ile yürütülmelidir. Tabii bunun için önceden hazırlıklı olmak gerekir ki deprem anında hızlıca aksiyon alınabilsin.
BU DEPREMDE İLK BAŞLARDA YETERSİZLİKLER OLMUŞTUR..
Bu depremde görüldü ki, önceden yeterli planlama ve organizasyon yapılmadığı ve belki de bu büyüklükte bir deprem tahmin edilmediği için, bölgeye hızlı ulaşılmasında ve arama kurtarma çalışmalarına hızlıca başlanmasında gecikmeler ve yetersizlikler yaşanmıştır. Bazı binaların enkazına aradan uzun zaman geçmesine rağmen müdahale edilmediği dile getirilmiştir. Belki daha hızlı ve etkin müdahale edilebilseydi daha fazla insanımız canlı olarak kurtarılabilirdi diye düşünülmektedir. Deprem sonrasında da maalesef yeterli planlama ve lojistik koordinasyon yapılamadığı anlaşılmaktadır. Zira afetin üstünden yaklaşık 20 gün geçmesine rağmen, bu kış günlerinde soğuktan kendini koruyup barınabileceği bir çadıra ulaşamayan çok sayıda depremzede vatandaşımızın olduğunu izliyoruz. Keza ülkemizin ve dünyanın dört bir yanındaki insanların yüce gönüllülükle yaptığı yardım malzemelerinin hem bölgeye zamanında ulaştırılması hem de düzgün şekilde ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasında ciddi aksaklıkları ve eksiklikler olduğu depremzedeler tarafından sıkça dile getirilmektedir. Depremin en büyük tahribata yol açtığı bölgenin bir insanı olarak ben de bu durumdan dolayı çok üzgünüm.
YARDIMA KOŞANLARIN BAŞINDA LOJİSTİK SEKTÖRÜ GELMİŞTİR..
Pandemide olduğu gibi bu depremde de lojistiğin ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Zira ilk günden beri bölgeye ekip, ekipman, iş makineleri, erzak, yardım ve tıbbi malzeme ile çadır ve konteynerlerin taşınmasında başta karayolu olmak üzere, denizyolu ve diğer taşıma modlarını icra eden lojistik firmalarımız çok ciddi destekte bulunmuştur. Ancak ne var ki, önceden doğru bir planlama ve koordinasyon hazırlığı yapılmadığı için binlerce tır tahsis edilmesi ve gemilerin de devreye sokulmasına rağmen çok fazla eksiklik, aksaklık ve yanlışlıklar gözlemlenmiştir. Çünkü ülkenin her yerinden farklı kişi, kuruluş ve gruplar her türlü (gerekli gereksiz ya da aciliyet derecesi düşünülmeden) yardımlar toplamış ve lojistik firmalarından ücretsiz yada ücretli (ki çoğu meslektaşımız araçlarını ücretsiz tahsis etti) temin ettiği tırlara topladıkları yardım malzemelerini yükletip bölgeye göndermiştir. Bu şekilde deprem illerinin girişinde yüzlerce tır birikmiş, saatlerce bekletilmiş ve nerede nasıl boşaltılacağı anlaşılamamıştır. Keza her bir tırın içindeki yardım malzemelerinin aciliyete göre tasnif edilmemiş olmasından dolayı dağıtımında da ciddi sıkıntılar yaşanmıştır. Ama eğer yardım malzemelerinin toplanması, tasnif edilmesi ve aciliyete göre tırlara yüklenip sevk edilmesi önceden planlanıp koordine edilebilmiş olsaydı yardımların ihtiyaç sahiplerine daha erken ve daha etkin şekilde ulaşması sağlanmış olabilirdi.
LOJİSTİK FİRMALARI ARAÇLARINI ÜCRETSİZ TAHSİS ETTİ..
Deprem bölgesinin bir ferdi olarak, canla başla ve yüce gönüllülükle çalışan, araçlarını az yada çok sayıda ücretsiz olarak tahsis eden tüm meslektaşlarıma gönülden teşekkür ederim. Lojistik sektörü bu afette elinden geleni yapmaya çalıştı ve amatörce ama gerçekten gönülden bir performans gösterdi. Amatörce dedim özellikle, çünkü maalesef en başta bahsettiğim Kamu-Sivil Toplum Afet İşbirliği Koordinasyonu tam olarak sağlanmadığı ve bunun hazırlığı çok önceden yapılmadığı için hem sektörel araç tahsisleri hem de organizasyonu amatörce olmuştur. Öyle ki, yardım toplayan her bir kamu kuruluşu, belediyeler, STK’lar, dernekler, bireysel varsıl insanlar ve benzeri yardım severler ya bir tanıdıkları vasıtasıyla yada bazı taşıma derneklerinden spontane olarak talep etmek suretiyle taşıma araçlarını temin etmeye çalışmıştır. Bu tip bireysel talepler ilk başta her lojistik firmasınca olumlu karşılanıp hızla araç tedariki sağlanmış olsa da kısa zaman sonra bu taleplerin karşılanmasında ciddi sıkıntılar yaşanmıştır.
ÜCRETSİZ ARAÇ DESTEĞİ SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİLDİR..
Gönüllükle ve ücretsiz olarak yapılan araç tahsisleri ve lojistik destekleri şüphesiz sürdürülebilir değildir. Bunun için ciddi bir devlet katkısı ve ek kaynaklar gereklidir. Yaşanan her afete en başta koşan ve büyük fedakarlıklar yapan lojistik sektörünü devletin daha fazla sahiplenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu acılı ve yaslı dönemde elbette sektörün sorunlarından bahsetmeyeceğim ama her afete, karşılık beklemeden ve en ön safta yardıma koşan bu sektörün daha çok desteklenmesini talep etmek ve beklemek sanırım yanlış olmaz.
ÜNİVERSİTELERE AFET LOJİSTİK YÖNETİMİ DERSİ KONULMALIDIR..
Afet esnasında lojistik yönetimi çok önemlidir. Yardım malzemelerinin toplanması, depolanması, tasnifi, araç tedariki, yüklenmesi, taşınması, boşaltılması ve ihtiyaç sahiplerine hızla dağıtılması hayati derecede önemlidir. Bunun için Lojistik Lisans, Ön Lisans ve Yüksek Lisans programı bulunan üniversitelere ‘Afet Lojistik Yönetimi’ dersi müfredata konulmalı ve zorunlu hale getirilmelidir.
DEPREM GERÇEĞİ VE BİLİNCİNİ ARTIRMAK GEREKİR..
Deprem ülkemizin ve coğrafyamızın bir gerçeği ise, toplum olarak deprem bilincinin ayırdına varmak ve bunun gereklerini yerine getirmek zorundayız. Başta Japonya olmak üzere diğer deprem kuşağındaki ülkelerde olduğu gibi, bir deprem ülkesi nasıl ki depremle yaşamayı öğrenmişse bizim de bu gerçeği kabul edip bununla yaşamayı öğrenmemiz gerekir. Bunun için en küçük çocuktan en yetişkin vatandaşa kadar topyekûn bir toplumsal bilinçlenmeye ihtiyaç vardır. Deprem doğal bir afettir evet ama depremde çok sayıda can kaybı vermek bir kader değildir. Bunun için ilkokuldan başlayıp üniversitelere kadar deprem ve afet bilincini ve sorumluluğunu öğreten dersler müfredata konulmalıdır. Bunun dışında Kamu-Üniversite ve STK’ların işbirliği ile deprem gerçeği, sorumluluğu ve afet yönetimi konusunda bilgilendirici seminer, konferans ve TV programları yapılmalıdır. Böylelikle insanlar küçüklükten itibaren deprem sorumluluğu bilincine varacak ve depreme dayanıklı binalar yapılması konusunda bilinçlenmiş olacaktır. Böylece her bir vatandaş konumu ve görevi ne olursa olsun bireysel olarak da sorumluluk hissedip öz denetleyici olmalıdır. Burada şüphesiz en büyük görev, millet adına yetki sahibi olan Kamu Otoritesindedir. Tüm bunların planlayıcı, düzenleyici, uygulayıcı ve denetçisi en başta Kamu Yetkililerine aittir. Ancak toplumun da hem örgütsel olarak hem de bireysel olarak bu sürece müdahil olma, söz söyleme ve denetleme hakkı ile sorumluluğu da olmalıdır.
DEPREME DAYANIKLI BİNALAR YAPMA KONUSUNDA HERKESE SORUMLULUK DÜŞMEKTEDİR..
Özetle; makro ve mikro imar planlarının hazırlanması, zemin etütlerinin yapılması ile bina yapım sürecinde müteahhit, arsa sahibi, mühendisler, deneticiler, kalıpçı ve demirci ustaları, hazır beton üreticileri, beton döküm ustaları, duvarcı ve sıvacılara kadar herkes deprem gerçeği ve bilinciyle hareket edip yaptığı işi bilime, akla ve tanımlanmış kuralla göre eksiksiz yapmalıdır. Keza her bir vatandaş bireysel olarak da satın alıp iskan ettiği konut veya işyerinde yapacağı tadilatta binaya en ufak bir zarar vermemeli, buna yeltenen bir komşusu olursa da derhal bunu yasal mercilere şikayet edip engellemelidir. Çünkü ortak yaşamın gereği olarak sayılan bu bileşenlerin tek bir tanesinin kusuru tüm topluma mal olmaktadır.
İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN…
Depreme hazırlıklı olmak, uzun ve sürekli güncellenip takip edilmesi gereken bir yoldur. Başta İstanbul olmak üzere yurdumuzun deprem fay hatları üzerinde ve yakınlarında bulunan tüm kentlerimizde Merkezi Yönetim, Yerel Yönetimler, STK’Lar, Üniversiteler ve Bilim İnsanları bir araya gelip bundan sonra yapılacakları akılcı ve samimi bir koordinasyonla planlayıp hızla aksiyon alınmalıdır. Vatandaşların en temel hakkı olan yaşam hakkının korunması yani can güvenliği, diğer tüm kamu yatırımlarından daha önemli ve önceliklidir. En önemli beka meselesi de budur. Şeyh Edebali’nin ‘’İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’’ sözü bu bağlamda gerçekten çok kıymetli ve anlamlıdır.
Öğr.Grv. Ali Çiçekli
ALC LOJİSTİK A.Ş.
Yön.Kur.Bşk.
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |
|
|||||
|