KIEL aslında 1947’de kurulmuş bir şirket, Türkiye’ye ise ilk kez 1985 yılında geldi. Biz, o şirket ile 2003 yılında ortaklık yaptık. KIEL Türkiye’nin sermayesi yüzde 60 Türk, yüzde 40 Alman’dır. Bizden önce KIEL’in Türkiye’de hemen hemen hiç pazarı yoktu; 2003’ten sonra ise şu anda geldiğimiz nokta 50 milyon Avroluk ciro.
Bu çapta bir büyümeyi ne ile açıklıyorsunuz?
Burada Ar-Ge’nin önemi ortaya çıkıyor işte... Şu anda endüstride sadece ürünün geliştirilmesi olarak görülen Ar-Ge, KIEL’de başka açılardan ele alınır. Bizim asıl vakit harcadığımız yer piyasa araştırması ve piyasa özelliklerine göre bir çalışma programı hazırlayabilmek. Örneğin; Doğu Avrupa piyasası ile Batı Avrupa piyasası bambaşka ihtiyaçlar barındırıyor, Amerika bambaşka, Asya bambaşka… Hele hele bizim gibi taşımacılığa yönelik bir işle uğraşıyorsanız; bu daha da önem kazanıyor. Biliyorsunuz ülkemizde eksik/kısıtlı taşımacılık sektörü hakim. Altyapının yeterince gelişmediği yerde ne ile taşımacılık yaparsınız, elbette otobüslerle… Avrupa’da ise otobüs, ancak turizm amaçlı kısa mesafeli taşımacılıkta kullanılıyor. Bu nedenle biz asıl olarak pazarlardaki gereksinimleri tespit edip, buna uygun bir üretim planı geliştirmek için çaba gösteriyoruz. Bunu yaparken de yalnızca o aracı üreten ya da ürünlerimizi araçlarında kullananların istek ve ihtiyaçlarından değil; son kullanıcı olan insanların, yani seyahat edenlerin, ya da o aracı kullananların istek ve ihtiyaçlarından hareket etmeye gayret gösteriyoruz. Bakın bir örnek vereyim size, otobüslerde koltuğunuzu arkaya yatırdığınızda siz de bir parça kayarsınız değil mi? Biz, bunu önlemek için basit bir beşik hareketi geliştirdik. Koltuğu yatırdığınızda oturak kısmı, eş zamanlı olarak yukarı doğru kayıyor ve sizin koltuktan kaymanızı önlüyor... Bunlar küçük küçük şeyler; ama insanların sosyo ekonomik bazdaki değişimlerini de yansıtıyor.
Sadece koltukla mı ilgileniyorsunuz?
KIEL salt koltuk ile ilgilenir. En basit koltukta bile rekabet çok şiddetli artık. Maalesef ülkemizde patent haklarınızı da yeteri kadar savunamıyorsunuz. Tamamen kendi kendinizi korumanız lazım. Beş yıl kopyalanamaz diye patent aldığınız bir ürün anında kopyalanıyor ve sizin davanız sekiz senede sonuçlanıyor. Bu bana bir şey kazandırmadığı gibi, karşı taraf üzerinde bir caydırıcılığı da yok. İşte o zaman kendi önlemlerinizi kendiniz alıyorsunuz. Mesela tedarikçimiz ile sözleşme yapıyorsunuz, benden başkasına çalışmayacaksın diye. Ya da tüm kalıplarınızı kendiniz yapmaya başlıyorsunuz vs. Yani devletin alması gereken önlemleri siz kendiniz oluşturmaya çabalıyorsunuz.
Bir parça projelerinizden konuşabilir miyiz? Ar-Ge çalışmalarınızdan örnekler verebilir misiniz?
Dünya hızla deviniyor; biz de bu hıza ayak uydurmalıyız. KIEL olarak 2010’un koltukları üzerinde çalışıyoruz. Geçmişte çok fütüristik bulduğumuz birçok özellik bu koltuklarda olacak. Koltuğun dolu mu boş mu olduğunu şoföre bildirecek. Ağırlık algılayıcılardan tutun da, koltuğa özel lokal klima, koltuğun sırt bölümünü sizin anatomik yapınıza uyduracak bir hava transferi sistemine kadar birçok özellik bulunacak bu koltukta. Ya da hafif koltuk isteyen müşterilerimiz için geliştirdiğimiz, tamamen alüminyumdan yapılmış bir ürünümüz var. Tüm kırma testlerinden de başarıyla geçmiştir. Bakın Türkiye’de daha kırma testini bilmeyen üreticiler varken söylüyorum bunu. Şimdi bu üretim standardizasyonu Türkiye’de bilinmiyor; ya da uygulanmıyor diye bunları atlamak KIEL’in üretim felsefesine uymaz. O nedenle hangi standart gerekli ise tümüne uygun bir üretim yapımız vardır. Bursa, koltuk cennetidir. Tüm koltuk üreticileri Bursa’dadır; ama merdiven altı üretim de çoktur. Demek ki bu şartlar geldiğinde tek çareleri var diğer üreticilerin de, o da bu şartlara adapte olmaktır. Yoksa silinir giderler.
Öyleyse Ar-Ge aynı zamanda bir şirket kültürüdür...
Ar-Ge’yi bütün bir şirket olarak yapmazsanız bir anlam ifade etmez. Bu arada tabii ki rakiplerimizi de takip ediyoruz; onların neler yaptıklarını inceliyoruz. Bunlar da bizim Ar-Ge süreçlerimizi etkiliyor. Ayrıca ciromuzun nasıl dağıldığı, pazar ihtiyaçları ve pazarın hangi yöne ilerlediği de Ar-Ge’de önemli yer kaplıyor. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde kendimize potansiyeller çıkıyor. Yani diyebiliyoruz ki, şu pazar için üretilmeyen ancak ihtiyaç duyulan şu ürünü geliştirebilirsek payımız şu kadar, ciromuz da bu kadar artabilir. Mesela yılsonunda seri üretimine başlayacağımız havalı sürücü koltuğumuz, kamyon pazarında üretim yapmayan KIEL için stratejik bir karardı. Çok gerçekçi bir kritik yaparak, “bu pazarda yokuz ve bir şey yapmalıyız” diyerek, pazarın da ihtiyaçlarını değerlendirerek bu Ar-Ge’yi yaptık ve ürünü ortaya çıkardık.
|
|
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |