Koskoca Baas rejimi 12 gün içinde bitti. Rusya anladığımız kadarı ile Lazkiye’deki hava ve deniz üslerini muhafaza etmek karşılığında Esad’ı yalnız bıraktı ve Ortadoğu’dan çekildi. İran bütün gücünü yitirerek Ortadoğu’daki belirleyici aktörlerden birisi olma rolünü kaybetti.
“Kazanan kim, kaybeden kim?” sorularının cevabı şu anki görünüm itibarı ile belli. Bir numaralı kazanan İsrail, hem çevresindeki tehdit unsurlarını ortadan kaldırdı, Gazze’de yaptıkları itibarı ile enerji kaynakları üstünde ciddi bir hakimiyet tesis etti, topraklarını genişletti. İki numaralı kazanan ABD. Bütün gücüyle Çin’e yönelmeden önce Ortadoğu’yu baş müttefiki İsrail’in amaçları doğrultusunda şekillendirmiş oldu. Kaybedenler ise hiç kuşkusuz İran, Rusya ve Baas rejimi. Evet yeni paradigmayı bu verilerin ışığı altında okuyacağız artık.
Peki ülkemiz bu işten karlı mı, yoksa zararlı mı çıktı?
Şu an için kar ya da zarar hanesini yüksek sesle açıklamanın olasılığı yok. Güneydoğu sınırlarımızın batısında nereye evrileceği tam olarak kestirilemeyen, kimine göre Afganistan türevi yeni bir bölge, kimine göre Türkiye’ye çok müteşekkir potansiyel bir İslam Cumhuriyeti, doğusunda ise ABD destekli PKK/YPG güdümünde ve Suriye’nin petrol ve doğal gazını ele geçirmiş, tam tehdit unsuru olan ve olmaya devam edecek bir yönetim. Bu iki bölge arasında yeni bir çatışma olur mu? Birleşme olur mu? Birleşme olursa federal ya da konfederal bir düzlemde mi gerçekleşir? Bilemiyoruz. Ama her durumda başımızın ağrıyacağı çok belli.
Peki Türkiye’nin bölgemizdeki aktör olma önemi arttı mı?
Kuşkusuz evet. Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen’in ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın apar topar Ankara ziyaretleri artan önemimize bir delil. Bu ziyaretler hayırlı mı? Hayırsız mı? izleyip göreceğiz.
Son dönemlerin en önemli sorunlarımızın başında gelen göç meselesi, bu yeni paradigma içinde çözülür mü? Yoksa daha da ağırlaşır mı? Ben kişisel olarak çok da çözüleceğini sanmıyorum. Suriye’deki belirsizlik ortamı süre gideceğinden ve yaşamlarını yıllardır Türkiye gerçekleri ve himayesinde kurmuş olan pek çok Suriye kökenli insanın kolay kolay geriye göç edeceği ihtimalini düşük bulanlardanım. Türkiye’ye yeni bir göç dalgası olur mu? Eğer Suriye içinde yeni bir çatışma olmazsa, olmaz. Suriye’nin batısı ile doğusu arasında bir çatışma olursa, bu risk mevcut. Bir diğer risk, Esad rejiminin Alevilerinden, mevcut düzenin radikal Sünni İslamcılarının intikam almaya kalkması hali. Umudumuz artık çatışmasız ve bizimle ilişkilerini akılcı bir zeminde kuracak bir Suriye’nin ortaya çıkması.
Gelelim bu yazının başlığına.
Yaklaşık 3 yıldır süre gitmekte olan Rusya Ukrayna savaşına Batı dünyasının bunca destek vermesinin arka planında (kaldı ki bu savaş, başta Almanya olmak üzere bütün AB ülkelerinin ekonomilerine ve siyasi yapılarına ciddi zararlar verdi) “Ortadoğu’daki Rusya rolünün sıfırlanması amacı yatmıyor mu?” sorusuna yol açıyor. Esasen Trump’ın “gelir gelmez ben bu savaşı bitireceğim!” söyleminin ardında bu gerçeklik yatmıyor mu? Peki bu savaş sırasında canlarını yitiren, evini barkını kaybeden yüzbinlerce insanın hesabını Biden mı? Zelensky mi? yoksa oyunu tam olarak okuyamayan Putin mi verecek?
Bize gelince.
Şimdilerde hepsi birer televizyon yıldız yorumcusu olarak karşımıza çıkan ve ABD tarafından 1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM’den geçmemesinin bir numaralı sorumluları olarak adlandırılan (eski) ordu mensuplarımızın durumu pek çok şeyi anlatmıyor mu? Büyük oyunu bozanların tasfiyesi, itibarsızlaştırılması, sahnedeki belirleyici rollerinin ortadan kaldırılması, diğer ifadesi ile iç politika zemininde yaşadıklarımız.
“İsrail ile ticaret mi?” dediniz.
Ticaretin çok daha ötesi.
Oyunun kuralları değişir mi?
Değişmesi için çok fazla neden yok. Belki “beka!” diye haykırmaktan ziyade, önce “zeka!” dersek kural koyucular arasında yer alma şansımız olabilir.